30 Mart 2022 tarihinde DİSK Genel Merkezinde toplanan Başkanlar Kurulumuz, aşağıda yer alan sorunları ve konuları görüşerek aldığı kararları kamuoyu ile paylaşmaktadır:
Bu ülkede yaşamak her gün zorlaşıyor; hayat pahalı ama emeğimiz ucuz, canımız ucuz.
Paranın değer kaybı, rekorlar kıran enflasyon ve her geçen gün eriyen ücretlerle milyonlar hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Türkiye’yi tarımda dışa bağımlı hale getiren politikaların sonucu olarak gıda enflasyonu TÜİK verileriyle bile yüzde 70’i aştı.
Asgari ücrete, memur maaşlarına ve emekli aylıklarına yılın başında yapılan artışlar daha yılın başında eridi gitti. Milyonlarca emekçi, emekli, çiftçi günden güne yoksullaştı, yoksullaşmaya devam ediyor.
İşsizliğe çare bulunmuyor, her evde en az bir işsiz var. Daha da kötüsü, başta gençler ve kadınlar olmak üzere milyonların iş bulma umudu dahi tükeniyor. Her beş üniversite mezunundan biri işsiz; yani eğitim de iş bulmaya yetmiyor. İşsizlik Sigortası Fonu ise işsizlere değil, maliyet düşürme peşindeki işverenlere dağıtılıyor.
Pandemiye dair tüm önlemler ve destekler kaldırıldı, halk kendi başının çaresine bakmaya, kendi canını, sağlığını korumaya çalışıyor.
Bizler borçlanarak, ekmeğimizden kısarak, yaşamaya vakit kalmayacak kadar çok çalışarak hayatta kalma mücadelesi verirken birileri kârlarına kâr, servetlerine servet katıyor.
Ülkeyi yönetenler bu ağır ekonomik koşullarda geçim mücadelesi veren halkı korumak yerine, zenginleri, bankaları ve sermayeyi koruyor. İşsize iş, yoksula aş yerine sermayeye teşvik adı altında servet aktarımı yapılıyor. Yandaş şirketlerin vergileri sıfırlanıyor. Dövize endeksli ihaleler ile ayrıcalıklı şirketler ihya ediliyor.
“Kur Korumalı Mevduat” hesabı adı altında bizim vergilerimizden bankalara ve zenginlere kaynak aktarılıyor. Bankaların kârları bir yılda yüzde 300’ün üstünde artarken, halkın büyük çoğunluğuna açlık sınırının altında kalmış ücretler reva görülüyor.
Bu düzende fakir daha fakir, zengin daha zengin oluyor. Bu düzende paradan para kazananlar ihya ediliyor.
Ülkeyi yönetenlerin tercihleriyle adaletsizlik büyüyor.
Bu düzende yolsuzluk, hukuksuzluk yapmak serbest ama Anayasal hakkını kullanıp sendikalı olmak en yaygın işten çıkarma gerekçesi oluyor.
Bu düzende işçilerin hakkı hukuku her gün çiğnenirken, bu ülkenin mahkemeleri sendikalaşarak toplu iş sözleşmesi hakkını kullanmak isteyen işçilere karşı işverenlerin haksız, hukuksuz, bitmek bilmeyen “yetki davaları” ile meşgul ediliyor. Böylece işçilerin toplu iş sözleşme hakkı gasp edilirken, ülkeyi yönetenler, işverenlerin her türlü hukuksuzluğuna bilerek ve isteyerek seyirci kalıyor.
Bu düzende iktidar işverenlerin kayıtdışı istihdamına, aylarca ücret ödememesine, yasadışı fazla çalıştırmaya kayıtsız kalıyor ama emeğinin hakkı için grev yapmak yasaklanıyor. İktidar grevleri nasıl yasakladığını ucuz işgücü arayışındaki yabancı sermaye temsilcilerine övünçle anlatıyor.
Bu düzende şirketler çeşitli muafiyetlerle kurumlar vergisi ödemekten kurtarılırken, adaletsiz gelir vergisi dilimleri yüzünden ücretliler üzerindeki vergi yükü artıyor, emeğiyle geçinenler dilim dilim soyuluyor.
Bu düzende “her şey güllük gülistanlık” diyen medyaya devlet bankalarından kaynak yağıyor ama yolsuzluklardan, adaletsizliklerden, şirketlerin işçisine yaptığı haksızlıklardan, işçi sınıfı borç batağındayken bankaların rekorlar kıran kârlarından bahsetmek yasaklanıyor!
Bu düzende her türlü ayrımcılığı, ırkçılığı, cinsiyetçiliği, düşmanlığı, nefreti ve bilim düşmanlığını yaymak serbest ama hak, hukuk, adalet, demokrasi, barış, kardeşlik ve özgürlük dediğinde sabah kapını polis çalıyor!
Bu düzende büyüyen adaletsizliğe karşı çıkmayalım diye demokratik haklarımız tamamen ortadan kaldırılıyor. İktidar ortakları, en küçük eleştiriye bile tahammülsüz, tehditlerle, saldırılarla veya hukuksuz ceza yöntemleriyle küçük çocuklardan yaşlılara kadar herkesi susturmaya çalışıyor.
Evet, günlerin getirdiği zam, zulüm, baskı, sömürü ve adaletsizlik! Ancak bu böyle gitmez.
Baharın habercileri var: İşçiler insanca yaşanacak bir ücret için işyerlerinde ve meydanlarda ayağa kalkıyor. Halkımız zamlara karşı ülkenin dört bir yanında sesini yükseltiyor. Geçinmek istiyoruz, insanca yaşamak istiyoruz ve taleplerimiz ortak:
1. Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturalarına yapılan zamlar geri alınmalı, faturalar tüm vergi ve kesintiden muaf tutulmalıdır.
2. Yılın daha başında resmi enflasyon karşısında bile eriyen, açlık sınırının altına düşen, büyümeden pay alamayan asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretler yeniden belirlenmelidir. En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine çekilmeli, EYT’lilerin emeklilik hakları verilmelidir.
3. Ücretlerin üzerindeki vergi yükü azaltılmalı, kâr ve faiz gelirlerinin daha çok vergilendirildiği, çok kazananın çok vergi verdiği adil bir vergi düzeni kurulmalıdır.
4. Esnaf kuryelik/kendi hesabına çalışma/özel istihdam bürosu/taşeron adı altındaki tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerine son verilmeli, herkese güvenceli istihdam sağlanmalıdır.
5. İşçi sınıfının yaşadığı gelir kaybını telafi etmesinin en önemli yolu, sendika ve grevli toplu sözleşme hakkıdır. Sendikal hakların kullanımının önündeki tüm yasal ve fiili engeller kaldırılmalıdır.
Şimdi “bu böyle gitmez” diyenleri, hak, hukuk, adalet, emek, barış ve demokrasi mücadelelerini 1 Mayıs’ta buluşturma zamanıdır!
Biz üretenler, çalışanlar, işçiler, emekçiler, emekliler, dar gelirliler bu ülkede çoğunluğuz. Biz birleşirsek zamlar geri alınır. Dayanışmayı büyütürsek emeğimizin hakkını alırız. Bizim mücadelemiz bu düzeni değiştirir. Bizim mücadelemiz, memleketi ve dünyayı değiştirir. Emeğin Türkiye’sini ve emeğin dünyasını kurmak bizim ellerimizdedir.
Bu tespitlerden hareketle DİSK Başkanları Kurulumuz;